Kalıba sığmayan oyun
Serbest oyunun belli bir görüntüsü veya tanımı olmasa da, ana özelliklerinden biri önceden yetişkinler tarafından belirlenmiş, programlanmış bir biçimde değil, çocuklar tarafından spontane bir şekilde gerçekleştirilmesidir. Bu tam olarak kural dışılık anlamına gelmez. Bir oyunun kuralları varsa bile bunlar katılan kişilerin inisiyatifleri ve her an sundukları katkılarıyla şekil alan ve oyun sürdükçe dönüşen bir doğaya sahiptir. Oyuna dahil araçların rolü de bu dinamik süreçte belirlendiği için son derece değişken olabilir; önceden belirlenmesi mümkün değildir. Oyunun insanın hayatına kattığı en büyük zenginliklerinden biri de bu belli bir kalıba sığmayış, önceden belirlenmiş bir rotayı izlemek zorunda olmayıştır. Bizler elimizdeki materyallerin ve zihnimizdeki fikirlerin getirdiği olanakların sonsuz ve sınırsız bir şekilde hikayeler yazmasına izin vererek özgürleşiriz.
Oyunun özgürleştirici gücünü hayata geçirmek basit bir şeymiş gibi görünüyor; ama yetişkinler olarak çoğunlukla oyunu geri plana atıyor, beceri ve hayal gücümüzü bizi özgürleştirmesi için değil, özgürlüğümüzü köreltmesi için kullanıyoruz. Özellikle son yıllarda zaman ve mekan üzerinde karlılığı ve verimliliği arttırmayı odak noktasına koyan tüketim odaklı aktivitelerin önem kazanması ile oyuna dair serbest, özgür, eğlenmeye yönelik, spontane ve sosyal yapı ikinci plana atılmış durumda. Oyun, somut çıktılarını hemen elde etme amacında olduğumuz işler için bir aracı haline getirilmiş oluyor. Tema/eğlence parkları ve kimi zaman da alışveriş merkezlerindeki oyun düzenekleri ve makineleri; yönergeleri, özellikle de dijital teknolojinin varlığında, sınırları fazlasıyla belirlenmiş durumda. Bu tür yeni bir ‘’oyun’’ kültürüne mekan ve materyal sağlıyor ve nasıl nefes alacağımızın bile ekranlarda yazmasını bekler hale geliyoruz. Bu da artık tamamen dijital teknoloji ile iç içe büyüyen çocukların hayatında, dolayısıyla oyununda, çok hızlı bir değişim ve dönüşüm anlamına geliyor.
Yetişkinlerin oyundaki rolü: aracı olmak
Ölçeği biraz daha büyüterek çocukların yakın çevresine bakarsak, yetişkinler, özellikle aileler, öğretmenler, bakıcılar olarak çocukların oyunu üzerinde ve oyun üzerinden çevreleriyle kurdukları ilişki üzerinde ne kadar büyük bir rol oynadığımızı görebiliriz. Sadece çocuklara sunduğumuz belli oyun materyalleri ve yapılandırılmış oyun ortamını inşa ederek değil; çocukların çevrelerine erişimini ve çevre ile ilişkilenme şekillerini doğrudan etkiliyoruz. Çocukları standart oyun alanlarına getiren, onlara nerede ve nasıl oynayacaklarını en küçük ayrıntısına kadar söyleyen biziz. Peki sahip olduğumuz etkiyi oyunu kısıtlayıp kendimize göre kalıplara sokmadan, tam aksine çocukların belli bir an ve mekanda gönüllerinden geldiğince oynamalarını desteklemek için nasıl kullanabiliriz?
Aslında bu işlevi yerine getirmeye çalışan bir grup insan var: oyun aracıları (orijinal, İngilizce adı playworker). [1] Oyun aracılığı (playwork) felsefesinin temelinde çocuklara oyun üzerinden kendi dünyalarını yaratma fırsatı vererek onları yetişkinlerin baskıcı ve kısıtlayıcı yapılarından kurtarmayı hedefleyen radikal bir görüş yatar. Oyun aracıları çocukların kendi yönelim ve seçimlerine göre belirledikleri oyunu oynayabilecekleri bir çevre oluşturur. Oyun esnasında oyuna doğrudan müdahale etmeden fakat mekanda bulunup oyunu gözlemleyerek çocukların ihtiyaçlarını okumaya çalışıp eksik görünen materyalleri sağlama veya insan kaynağı olarak oyuna eklemlenme gibi katkılar sunar. Oyun aracıları çocuklara bilgi aktarmak ve onları belli yönergeler doğrultusunda yönlendirmektense oyunu anlamaya, desteklemeye çalışır.
Foundations of Playwork adlı çalışmanın bir bölümde Ben Tawil, oyun aracılığı deneyimlerinden birini paylaşır. [2] Çocuklar ile vakit geçirdiği bir okul sonrası programında, bir gün yerel bir mobilya geri dönüşüm firması onu arar ve oyun alanı için eski mobilya isteyip istemediğini sorar. Tawil, bunun gelecekteki bir oyun fikri için iyi bir hammadde sağlayacağını öngörerek kabul eder. Ekibindeki 8-12 yaş arası 7 kadar çocuk, oyun alanına varmakta olan mobilya dolu kamyoneti merakla izler ve kısa süre içinde içindekileri keşfe başlar. Tawil, oyun alanı içinde önceden inşa etmiş oldukları ‘kale’nin içine mobilyayı çocuklarla beraber nasıl taşıdıklarını, görev dağılımını nasıl gerçekleştirdiklerini ve taşıma işlemi başarı ile gerçekleştikten sonra mobilyanın ne tür oyunların parçası olduğunu anlatır. Sosyo-dramatik oyunun bir göstergesi olarak çocuklar mobilyayı taşır ve konumlandırırken iç mimar, yerleştikten sonra ise ‘kale’de yaşayan bir ailenin üyeleri olarak senaryolar takip eder. İki hafta boyunca, günün ve haftanın farklı saatleri içinde, farklı çocukların da dahil olması ile birlikte, bu oyun devam eder. İki haftanın sonunda ise çocukların ilgisi kaybolmaya başlar: mobilyanın parçaları yavaş yavaş geceleri yanmaya devam eden kamp ateşini boylar.
Mobilya yok olmaktadır; fakat oyun biçim değiştirerek devam etmektedir. Tawil bu durumu geriye kalan tek şey deneyimlerin getirdiği değer olarak tanımlar. Bu örnek bir oyun aracısının rolünü de ortaya koymakla beraber, oyunun özgür ve özgürleştirici döngüsünü ve bir kalıba sığmayan doğasını da gözler önüne serer. Oyunu anlamak çok kolay olmayabilir; ama desteklemek bizim elimizde!
Yazar Hakkında
Sosyoloji ve kent çalışmaları alanında eğitim almış olan Bengi Süllü, kentte yaşayan çocukların ve ailelerinin sosyal ve fiziksel çevreleri üzerine disiplinlerarası araştırmalarını New York The Graduate Center’da Environmental Psychology Doktora Programında sürdürmektedir. Çocukluk, ebeveynlik, oyun, boş zaman kavramlarını; ailelerle görüşmeler, oyun alanları ve kamusal alanlarda gözlem ve sosyal politika ve medya dökümanlarının analizi gibi farklı metodlar kullanarak sosyal ve kentsel politika bağlamında incelemektedir. Bugüne dek çeşitli yaz kampları ve oyun programlarında gönüllü olarak çalışma fırsatı bulmuştur. Çocuk dostu kent girişimlerine ilgi duymaktadır. Öğretmekte olduğu çocuk gelişimi dersinin içeriği ve işlenişinde eleştirel teori ve eleştirel pedagojiyi kullanmaktadır.
Kaynaklar
[1] Minesis Dergi, Oyun Konferansından İzlenimler
[2] Tawil, B. (2008) Two weeks of adventure play: moving furniture, in Foundations of Playwork, Open University Press: Berkshire
Fotoğraflar
Ludicology, Playwork Foundation, Playbound.
One comment
Dilek
27 Şubat 2020 at 01:06
Yetişkinler biraz kendilerine hakim olmalı, çocukların oyunlarına çok karışmamalı!