2011 yılındaki 9.0 büyüklüğündeki Doğu Japonya Depremi toplamda sadece 6 dakika sürdü ancak sonrasında bir tusunamiye, ardındansa Fukushima Daiichi Nükleer Santrali’nde bir felakete yol açtı. Bu daha önce dünyanın hiçbir yerinde yaşamamış üçlü bir felaketti. Yıkımın ölçüsü bu denli büyük olunca devlet tarafından yürütülen yeniden yapılanma çalışmaları da uzun zaman aldı.
Felaket sonrası Japonya’daki çocuklar için eve dönüş; günler süren bir bekleyiş, belirsizlik ve stresle doluydu. Bu stresin önemli bir kaynağı ilk önce afetzedelerin götürüldüğü acil tahliye merkezlerinde, daha sonra geçici konutlarda oyunun yasaklanmasıydı. Çünkü dışarısı çocuklar için güvenli değildi. Çocukların oyun oynayabilecekleri alanlar enkaz yığınlarıyla doluydu. Çocukların video oyunları haricinde başka oyunlar oynayabilmeleri, sadece gönüllüler ve oyun çalışanlarının tahliye sığınaklarına yaptıkları ziyaretler sırasında mümkün olabiliyordu. Ancak bazı çocuklar, yaşadıkları stresle başa çıkmak için dışarı çıkarak etraftaki enkaz yığınlarına ellerindeki sopalarla sinirle vuruyorlardı. Travma sonrası oyun (Post-Traumatic Play) olarak tanımlayabileceğimiz bu içten gelen ve agresif oyun şekli belki de o anda çocukların ham duygularıyla başa çıkabilmelerini sağlayan tek araçtı.
Uluslararası Oyun Derneği’nin (International Play Association) Japonya’nın Ishinomaki şehrinde yürüttüğü Kriz ve Afet Durumlarında Oyuna Erişim Araştırma Projesi, bu üçlü felaketten sonra çocuklar tarafından en fazla kullanılan savunma mekanizmasının oyun olduğunu, buna rağmen çocukların oyun oynamak için neredeyse hiç alanları, kaynakları veya izinleri olmadığını gösteriyordu. Bu sebeple çocuklar, etrafı keşfetmek amacıyla köprü altı gibi yerlere ebeveynlerinin izni olmadan gizlice gitmeyi deniyorlardı. Çocuklar burayı; nehirden balık avlayabildikleri, doğayla iç içe olabildikleri ve stres dolu barınma kampalarından uzak bir yer olarak değerlendiriyorlardı. Bu araştırmanın bulguları, kriz zamanlarında bile çocukların özel veya gizli yerler aramaya olan yönelimlerinin yok olmadığını, tam tersine bu gibi davranışların, felaket sonrası olağanüstü stresle başa çıkmak için bir savunma mekanizması olarak arttığını gösteriyordu.
On iki yaşındaki Japon bir kız çocuğu rutin olarak kendi başına gizli yerine gidiyordu ve onu bu davranışından vazgeçirmeye çalışmayan, onu destekleyen bir annesi vardı. Kız çocuğuna, bunun neden kendisi için önemli olduğu sorulduğunda şu yanıtı verdi: “Eğer yetişkinler, kendimiz olabilmemiz için bize güveniyorlarsa, biz de bunu başarmak için hayal gücümüzü bir araç olarak için kullanabiliriz. Bazen kendimize meydan okuduğumuzda ve tehlikeli bir şey yaptığımızda incinmeye yakın olabiliriz, ama bence kendimizi keşfetmek için bir şansımızın olması bizim için daha iyi.”
Bu çocuğun önerdiği şey, yetişkinlerin, çocukların travmadan kurtulmayı başarabilmeleri için onların doğal becerilerine güvenmeleri gerektiğidir. Aslında bu düşünce “direnç” kavramının çekirdeğini oluşturur. Temel olarak bir mühendislik terimi olan “direnç” artık insanların sıkıntılı bir durum karşısında iyileşme, uyum sağlama ve güçlü kalma kapasitesine işaret ediyor. [1] Dirence katkıda bulunan koruyucu faktörlerse, çocukların kendi iç kaynaklarından ve yeterliliklerinden, onlara destek olan yetişkinler ve akranlarla kurdukları ilişkilere kadar birçok farklı formda olabiliyor. [2] Özellikle akran ilişkilerinin, ergenlik döneminde gözlemlenen sıkıntılı süreçlerinin olumsuz etkilerini hafiflettiği ve çocuklarda özsaygı, kendine yetme ve aitlik hissi, başkaları ile anlamlı ilişkiler ve empati kurabilme gibi diğer koruyucu faktörleri tetiklediği düşünülüyor. Çocuk gelişimi uzmanlarından Boyden ve Mann, arkadaşlık ilişkilerinin çocuklar için direnç oluşturmada kritik öneme sahip olduğunu, HIV/AIDS’den etkilenen 8 ila 14 yaşlar arasındaki Malawili kızların, arkadaşlarıyla oturup, sırlarını birbirleriyle paylaşmalarının kendilerini “güçlü” ve “daha az yalnız” hissettirdiği örneği ile açıklıyor. [3,4]
Her birimiz hayatımızda, mega felaketler gibi yaşamımızı tehdit eden zorluklar olmasa da stres ve acıya neden olabilecek çeşitli zorluklarla karşılaşıyoruz. Krizler, bugün dünya coğrafyasının çoğunu etkiliyor. Yürüttüğümüz bir APC Araştırma Projesi’nde Hindistan ve Tayland’da yoksulluk sınırının altında yaşayan göçmen çocuklarla karşılaştık. Buradaki çocuklar yetişkin gözetimi ve zaman kısıtı altında güvenli oyun parklarına ve oyuncaklara neredeyse hiç erişimleri olmayan bir hayat sürüyorlardı. Durum böyle olunca çocuklar güvenli olmadığını bildikleri halde, kendilerince, istedikleri gibi oynayabildikleri tüm kamusal alanların aktif kullanıcıları haline gelmişlerdi. Buradaki çocuklar, tehlikeli bölgelerde ve yoksulluk içinde yaşasalar da deneyimledikleri serbest oyunlar onlara muazzam bir gelişim imkanı sağlıyordu. Çocuklar özgürce oynayarak doğaçlama, yaratıcılık, hareket özgürlüğü ve duygularını ifade etme ayrıcalıklarıyla dolu bir çocukluk yaşıyordu. Hindistan ve Tayland’da şahit olduğumuz çocukların spontane davranışları ve yaratıcılıklarından ortaya çıkan bu derin oyun formu dirençli çocuklara işaret ediyordu. [5] Bireylerde direnç kavramı iki farklı şekilde karşımıza çıkabiliyor. Birincisi doğuştan bizimle gelen; bizi koruyan, dünyayı nasıl anlamlandıracağımızı ve ne şekilde risk alabileceğimizi keşfetmemizi sağlayan doğal, yani içsel direnç (inherent resilience) diğeri ise genellikle zorlu durumlarda ortaya çıkan ve süreçte kazanılan; stresle başa çıkabilme ve belirli bir duruma uyum göstermemizi sağlayan kazanılmış direnç (adapted resilience). Çocukların yaratıcı bir şekilde etraflarında buldukları nesneleri kullanarak oluşturdukları zengin oyun deneyimleri bu çocukların hem içsel hem de kazanılmış dirence sahip olduklarını ortaya koyuyordu. [6]
Çocukların nerede büyüdüklerinden bağımsız bir şekilde meraklarını taze tuttukları sürece, keşfetme ve deneyimleme ihtiyaçları da doğrudan artar. Yaşla birlikte, çocukların özgürce hareket etme mesafeleri evden bahçeye, bahçeden sokağa, sokaktan mahalleye, ve genellikle mahalleden şehre genişler. Çocukların oyunu deneyimlemeleri için illa aşırı güvenli oyun parklarına da ihtiyaç yok. Çocukluktaki en spontane davranışlardan biri olan oyun her yerde, her zaman ortaya çıkabilir. Hindistan’da nehir kıyısında onlara yıkamaları için emanet edilen kıyafetlerle kendi oyunlarını yaratan çocuklarda görüldüğü gibi oyun kendiliğinden ortaya çıkabilir ve çocuklar imkan buldukları her yerde sıkıcı rutinleri renklendirmek için kendi oyunlarını türetebilirler. Merak ve hayal gücünün bir birleşimi olan oyun aynı zamanda çocukların dünyayı keşfetmeleri ve anlamlandırmaları için de bir araç. [7] Oyun yoluyla risk almaksa çocukların başkalarına olan bağımlılığından kendi kendilerine yetmelerini sağlayan bir yetkinliğe, geçiçi özerklikten genel bir direnç haline geçmelerini sağlayan en önemli unsurlardan biri. [8]
İnsani krizler ve afetlerin her yıl milyonlarca insanın hayatını etkilediği bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir dünyada ise kriz durumlarıyla baş edebilen, uyum sağlama becerisi gösterebilen ve iyi olma halini koruyabilen dirençli çocuklar yetiştirmekten başka çaremiz yok. Bunun için de oyunun iyileştirici gücüne ihtiyacımız var.
Dirençli çocuklar yetiştirmek için her ne kadar oyun önemli bir araç olsa da burada belirtmemiz gereken önemli bir unsur var. Çocuklar zorlu koşullarda özgürce oynayarak direnç geliştirseler de uzun süre bu koşullara maruz kalmaları olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Çocuk gelişimi uzmanları Luthar ve Goldstein’ın belirttiği gibi “Eğer çocuklar dış çevreden gelen sürekli ve yoğun şekilde devam eden saldırılara maruz kalırlarsa ne kadar kendilerine güvenirlerse güvensinler, ne kadar zeki olurlarsa olsunlar veya ne kadar duygularını kontrol etmeyi öğrenirlerse öğrensinler zaman içerisinde sağladıkları direnci koruyamazlar.” [9] Bu nedenle dirençli çocuklar yetiştirmek için oyun alanı tasarımcılarından, çocuk gelişimcilere, ebeveynlerden, kamu görevlilerine çok fazla rol düşüyor.
Hükümetlerin afet risklerinin azaltılması ve ve afet sonrası risklerin yönetimi için yükümlülükleri uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş durumda. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi 17. Genel Yorumu hükümetlerin çatışma sonrası afet durumlarında 31. Madde’de (genellikle oyun maddesi olarak bilinir) belirtilen hakların geri kazanılması ve korunması için aktif önlemlerin alınmasını gerekliliğini ortaya koyuyor:
- Psikolojik iyileşme ve direnç oluşturma için oyun ve yaratıcı ifadenin teşvik edilmesi,
- Farklı geçmişlerden gelen çocukların yaşamlarının normalleşmesinin bir parçası olarak oyun ve dinlenme aktivitelerine katılabileceği okul gibi güvenli alanların yeniden inşa edilmesi ve oluşturulması (Committee on the Rights of the Child, 2013: 19).
Ebeveynlerinse dirençli çocuklar yetiştirmek için yapabileceği çok fazla şey var. Ancak bunun için günümüzdeki aşırı güvenli, yapılandırılmış ve steril oyun yaklaşımında bir değişikliğe gitmeye ihtiyacımız var. Aşırı güvenli ve steril oyun anlayışının yerini çocukların risk yönetimi becerilerini geliştirebilecekleri, serbest oyun imkanları tanıyan bir yapıya bırakması gerekiyor. [10] Çocuk gelişimi uzmanlarınca dirençli çocuklar yetiştirmek için yapılan önerilen başında; çocuklara her şeyi her istedikleri anda sağlayarak aşırı konformist bir ortam yaratmak yerine çocukların ihtiyaçlarını tanıyabilmeleri ve kendilerini keşfedebilecekleri alanlar yaratmak, kendi ihtiyaçları doğrultusunda oynabilecekleri serbest oyun imkanlarını arttırmak, oyun yoluyla risk almalarını teşvik etmek, bir problemle karşılaştıklarında, uyum sağlama, problem çözme ve zorluklarla başa çıkabilme becerilerini geliştirmek için o problemi çözmeye yönelik yeni ve farklı yollar bulmalarına teşvik etmek, hata yaptıklarında kaşlarımızı çatmak yerine onların hatalarından öğrenmelerini sağlamayı öğretmek geliyor. [11] Bunu başarmanın en iyi yolu ise çocuklara rol model olmak. Unutmayın, çocuklar çevrelerindeki yetişkinleri gözlemleyip onların davranışlarını örnek alıyor.
Yazar Hakkında
Şehir planlama ve disiplinlerarası tasarım geçmişinden gelen Dr. Sudeshna Chatterjee daha kapsayıcı, güvenli ve dirençli şehirler oluşturmak için dünya çapındaki araştırma, planlama, tasarım ve kalkınma projelerinde çalışıyor. Şehir planlama ve çocuklarla ilgili birçok makale yayınlayan Dr. Chatterjee bu makalede de geçen birçok uluslararası araştırma projesinin yürütücülüğünü yapmıştır. Kendisi şu anda International Play Association’ın yürütme kurulunda, International Journal of E-Planning Research (IJEPR) ve Journal of Children, Youth and Environments’ın (CYE) editoryal kurulunda yer almaktadır. 2011 yılında Dr. Chatterjee’nin çocuk dostu şehirlere olan tutkusu onu çocuk dostu mekanlar alanında çalışan bir sivil toplum kuruluşu olan Action for Children’s Environments’ı (ACE) kurmaya itmiştir. ACE, 4-7 Kasım 2020 tarihlerinde “Oyun ve Direnç” temasında düzenlenecek 21. IPA Dünya Oyun Konferansı’na ev sahipliği yapacaktır.
Kaynakça
[1, 3] Boyden, J. & Mann, G. (2005). Children’s Risk, Resilience, and Coping in Extreme Situations. In M. Ungar (ed.), Handbook for Working with Children and Youth: Pathways to Resilience Across Cultures and Contexts, by, 3-25. Thousand Oaks: Sage Publications.
[2] Punamaki, R. L. (1987). Content of and factors affecting coping modes among Palestinian children. Scandinavian Journal of Development Alternatives, 6 (1), 86–98.
[4] Mann, G. (2003). Family matters: The care and protection of children affected by HIV/AIDS in Malawi. Stockholm: Save the Children Sweden
[5] Chatterjee, S. (2017). Access to Play for Children in Situations of Crisis: Synthesis of research in six countries, International Play Association working paper.
[6] Miles, J. (2015, May 19). The importance of building resilience. Retrieved from Counselling Directory: https://www.counselling-directory.org.uk/…/the-importance-o…
[7] Resnick, M. (2017). Lifelong Kindergarten: Cultivating Creativity through Project, Passion, Peers and Play. Cambridge, MA: The MIT Press.
[8] Gill. T. (2018). Playing it Safe? A global white paper on risk, liability and children’s play in public space. Retrieved from Bernard van leer Foundation: https://bernardvanleer.org/publications-reports/playing-it-safe-a-global-white-paper-on-risk-liability-and-childrens-play-in-public-space/
[9] Luthar, S., & Goldstein, A. (2004). Children’s Exposure to Community Violence: Implications for Understanding Risk and Resilience. Journal Of Clinical Child & Adolescent Psychology, 33(3), 499-505.
[10] Ball, D. J., Gill, T., & Spiegal, B. (2013). Managing Risk in Play Provision: Implementation Guide (Second). London:National Children’s Bureau.
[11] Tartakovsky, M. (2018). 10 Tips For Raising Resilient Kids. Retrieved from PsychCentral: https://psychcentral.com/lib/10-tips-for-raising-resilient-kids/
Fotoğraflar
European Pressphoto Agency, Reuters, Reuters, KYODO, International Play Association Access to Play in Crisis Project Video Report
3 comments
esra
2 Eylül 2019 at 14:12
Oyun en güzel ilaç!
ali
2 Eylül 2019 at 14:13
Dirençli çocuklar yetiştirmekten başka çaremiz yok!
K.l.
2 Eylül 2019 at 15:45
Her yerde her zaman hatta en zor şartlarda daha çok oyun, daha barışçıl ve daha eğlenceli bir gelecek!